29 Ocak 2013 Salı

Uyanık Ol!!



  • Ölmek, felâket değildir. Öldükten sonra, başına gelecekleri bilmemek felâkettir.


  • Dünyâyı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak ahmaklıktır.
  • Kâfirlere kıymet vermek, müslümanlığı aşağılamak olur.
  • Bir farzı vaktinde yapmak, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok faydalıdır.
  • Farzı bırakıp, nâfile ibâdetleri yapmak boşuna vakit geçirmektir.
  • Fazladan nafile ibadet yapmaktansa, günahlardan sakınmak daha efdaldir. Tıpkı bir farzın edasının, binlerce nafileden üstün olduğu gibi.
  • Gençlik çağının kıymetini biliniz! Bu kıymetli günlerinizde, İslâmiyet bilgilerini öğreniniz ve bu bilgilere uygun yaşayınız! Kıymetli ömrünüzü faydasız, boş şeyler arkasında, oyun ve eğlence ile geçirmemek için uyanık olunuz.

Benim Gözümle Bak


Sen bana kendi gözünle bakma, benim gözümle bak da biri iki görme! Bana, bir an olsun benim gözümle bak da varlıktan öte bir meydan gör!
Tek Oku

Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.

Ey Müslüman, edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepsizliğine katlanmaktır.

25 Ocak 2013 Cuma

Anne-Baba Hakkı Ve Cehennem


Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün ekin sulayan bir kişi görüp,ona selâm vermek istedi. Hemen Cebrâil aleyhisselâm gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ona selâm verme! Cünkü o kimse Cehennemliktir...
Resûlullah efendimiz (s.a.s) de yüzünü çevirip onun yanindan geçti,gitti.Baska bir gün yine o kisiyi orada gördü.Bu defa selâm vermek istemedi.Fakat Cebrâil aleyhisselâm hemen gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ona selâm ver,hatirini sor,onunla müsâfeha eyle! Cünkü o Cennet ehlidir.
Resûlullah efendimiz (s.a.s) ona selâm verdi, hatirini sordu ve müsâfeha edip geçti gitti.Cebrâil aleyhisselâma sordu ki:
- Ey Cebrâil,bu kişinin hâli nedir? Cebrâil aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Resûlallah,Allah, bu kisiyi babasina ve anasina karsi geldigi için Cehennemlik kilmisti.Ancak bu gece babasi ve anasi ondan râzi olup yüzüne gülerek baktilar.Bu sebeple Allah, onu bağişlayip Cennetlik kildi.

İmam Gazali ve Ölüm


Bir gün öğrencileri İmam'ı Gazâli'ye, "Hocam! Ölüm nedir? Bize anlatır mısın?" demişler.
Velâyet nûru ile ölümünün çok yakın olduğunu sezen İmam'ı Gazâli, "Men lem yezuk, lem ya'rif" yani "Tatmayan bilmez ki! Önce kendim tadayım, sonra size anlatırım" demiş.
Öğrencileri; "Aman hocam! Öldükten sonra sizinle nasıl bağlantı kurarız" dediklerinde,
Gülümseyerek, yalnızca "İnşâAllah" diye cevap vermiş.
Gerçekten aradan çok geçmeden İmam'ı Gazâli ölümü tatmış ve öldüğü gece öğrencilerinin rüyâlarına gelerek,
"Allah dostları sözünü tutar. İşte, bugün ölümü tattım ve sözümü tutmak için rüyânıza geldim" demiş.
"Abdestimi tazeleyip, sabah namazını kıldıktan sonra, yalnızca odama çekildim ve ölüm meleği Azrâil'i beklemeğe başladım.
Lâilahe illallah diye zikir ederken, bir anda odamı nur kapladı ve bütün hücrelerim nur oldu.
Başımı kaldırıp yukarı baktım. O nur'un etkisi ile evimin tavanı cam gibi şeffaf olmuştu. Yattığım yerden yedi kat gökleri, melekleri, Cennet'i gördüm ve Cennet'teki bir melek bana, ya imam! İşte köşklerin, işte makamın diye Cennet'teki yerimi gösterdi.
Cennet'e bakarken, sevgili Rabbim'in İrci'ıy ilâ Rabbik (Rabbine dön) hitabını duydum. O anda ruhum Allah aşkı ile cezbeye gelip, beden kafesinden fırladı ve ben kendimi başka âlemlerde buldum.
Tekrar dünyaya döndüğümde, evimin çevresinde aşırı bir kalabalık gördüm. Onlara, ne var? Ne oldu? Niçin toplandınız? diye ısrarla sorduğum halde hiçbiri ne yüzüme baktı ne de bana bir cevap verdi.
İçeri girdim, hanımım ağlıyordu. Ona da aynı şeyleri sordum ama o da cevap vermeyince, az önce yatmakta olduğum odama girdim ve yerde yatan bedenimi görünce,
Hem öldüğümü, hem de insanların niçin benimle konuşmadığını anladım".
Bazı öğrencileri, "Hocam, yerde yatan bedenimi görünce öldüğümü anladım diyorsun. Peki sen başka, bedenin başka bir şey mi?"
İmam-ı Gazâli gülümseyerek, "İnsanın aslı, özü, gerçek ve kalıcı kişiliği Ruh'tur. Ruhsuz beden, kesilen kol, bacak gibi cansız bilinçsiz et, kemik yığınıdır".
Yine bazı öğrencileri, "Hocam, o daracık, karanlık kabirde Kıyâmete kadar nasıl yatacaksın?"
"Ah yavrum!" demiş. "Eğer kabirler dışarıdan göründüğü gibi dar, karanlık ve sıkıcı olsaydı, Allah dostları birer zindan mahkûmu gibi oraya atılır mıydı?
Ana karnına göre dünya ne kadar geniş, güzel ve aydınlık ise, dünyaya göre kabirlerimiz de çok daha geniş, güzel ve aydınlık" demiş ve sonra,
"Yakınlarım beni kabrimde bekliyor" diye ayrılıp gitmiş.

22 Ocak 2013 Salı

Peygamberimiz (s.a.s) Sözleri


İman iki eşit parçadır. Yarısı sabır, yarısı şükürdür.

Bir anlık tefekkür, bin yıl ibadetten hayırlıdır.

Şeref, edep iledir. Soy ile değildir.

Sonradan özür dilemeyi gerektiren şeyleri yapmaktan kaçınınız.

Haset, ateş nasıl odunu yer yutarsa iyilikleri yer yutar, mahveder.

Mazlumun bedduasından sakınınız. O dua ile ALLAH arasında perde yoktur.


Dostlukta da düşmanlıkta da aşırıya kaçmayın.

Bir gün birisiyle dost olduğunuzda, yarın onun bir düşman olabileceğini unutmayın.

İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz.

İnsanların en hayırlısı, ahlakı en güzel olanıdır.

İnsan dilinin altında gizlidir.

Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. O zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar olmaya hakkın olmadığını hatırlarsın.

Kabrimi ziyareti bayrama çevirmeyin.

Münafıklığın alameti üçtür : Konuştuğu zaman yalan söyler, vaat ettiği zaman sözünde durmaz, emanete hıyanet eder.

Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyilikleridir.

Kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa, o günahı işlemedikçe o kimse ölmez.

Evlat kokusu cennet kokusudur.

Utanmak güzeldir ama kadınlarda olursa daha da güzel olur.
Bilgisizler içinde bir bilgili, ölüler içinde bir diridir.
Sakıvermeyen kendisine verdiğin kıymeti sana nle arkadaş olma.

Babalarınıza iyilik edin ki, oğullarınız da size iyilik etsin.

Siz kendiniz namuslu olun ki, kadınlarınız da namuslu olsunlar.
Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi “yapmam” dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır.

Zengin, çok mala sahip olana denmez, zengin kalbi olana denir.
Bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi miras bırakamaz.

Cahiller cesur olurlar.

İyilik yap ehli olana da, olmayana da, ehline isabet ederse yerini bulur. Etmez ise ehli sen olursun.

Sana emanet edilen şeyi iyi sakla, birinin hıyanetine uğradığın zaman hoş gör ve hıyanete hıyanetlikle karşılık verme.

En büyük düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında olan düşmandır.

Erdemin en büyüğü, seninle ilişkilerini kesene iyilik etmen, senden esirgeyene vermen, sana kötülük edeni bağışlayıp, dost elini uzatmandır.


Hz.Muhammed (s.a.s)

Peygamberim uludur
Abdullahın oğludur
Güzel adı Muhammed
Yolu allah yoludur.
Bastı 6 yaşına
Kıldı tek bir başına
İnci gibi annesiz
Üzüntüler boşuna
Hak dinidir her yası
Dedesiyle amcası
Hemen kanat gerdiler
Büyüdü gül goncası
40 yaşına gelince
Peygamberlik verildi
Allah1dir denince
Putlar yere serildi
23 yıl didindi
Taşı yastık edindi
O bizlerin güneşi
Rabbim son peygamberi

21 Ocak 2013 Pazartesi

Hz.Süleyman ile Baykuş'un Konuşması


Bir gün Hz.Süleyman (a.s)'ın huzuruna bir baykuş geldi. Hz. Süleyman ile baykuş arasında şu konuşma geçti:
-"Ey baykuş ben biliyorum ki arpa, buğday vb. hububat yemezsin, acaba neden?"
"Ey Allah’ın nebisi, Âdem ile Havva o hububatı yedikleri için dünyaya sürüldüler.
Ben de onun için yemem."Baykuş değil sanki koskoca evliya mübarek.
-"Ben biliyorum ki, sen su da içmiyorsun, neden acaba?"
"Ey ALLAH'ın peygamberi, Nuh (a.s)'ın kavmi suda boğuldu. Ben de suya tövbe ettim."
-"Peki, niçin mamur yerlerde değil de harap yerlerde yaşarsın".
"Harap yerler ALLAH'ın mirasıdır, sahipsizdir. Ben insanların sahip olduğu binaya konmam".
-"Harabelerde niçin ötersin?"
"Ey dünya nimetlerine aldananlar, bulunduğum harabeyi görüyor musunuz? Siz de bir gün bunun gibi harap olacaksınız, demek isterim".
-"Peki, evlerin üstünden uçarken ne diye ötersin? Ne demek istersin bununla insanlara?"
"Ey Âdemoğlu yazıklar olsun sana. Arkanda bu kadar isyan ve günah, önünde de bu kadar keder ve bela varken nasıl dünya nimetlerinden lezzet alıp neşelendiğinize şaşarım."
-"Niçin gündüz uyurda gece uyumazsın?"
"Ey ALLAH'ın nebisi, gündüz âdemoğullarının nefislerine uyup zulümlerinin çoğaldığı zamandır. Onlardan kaçarım ki zulümleri bana erişmesin. Gündüz uyurum ki, onların yaptıklarını gözlerim görmesin."
-"Ya sabaha kadar ne zikredersin?"
"Ey insanlar, uykunuzu ve gafleti bırakın artık. Ahiret için tedarik görüp, azık hazırlayın ." Sonra beni yaratan Allahu Azimüşşanı noksan sıfatlardan tenzih ederim." 

17 Ocak 2013 Perşembe

Hz.Süleyman ve Karınca

Hz. Süleyman bir karıncanın bir sene boyunca ne yiyeceğini sormuş."Bir Buğday" demişler.O da denemek için bir karıncayı bir kutuya koymuş ve içine de bir tane buğday atmış.Bir sene sonra kutuyu açıp baktığında karıncanın, buğdayın sadece yarısını yediğini görmüş. O'na " Sen, senede bir buğday yemez miydin?" diye sorunca karınca "Ya Süleyman! O rızkımı Rezzak u Kerim verirken öyle idi. Ama rızık senin vasıtanla gelince,senin ileride ne yapacağını bilemedim. Ya beni unutursan; ki sen unutabilirsin . Ama Rabbim, mahlukatından kimseyi asla unutmaz. İşte onun için ihtiyatlı davrandım." demiş .

Fasık ve Tövbe


Allahü teâlâ, peygamberi Musa aleyhisselâma hitap edip
” (Ey Musa! Filân mahallede, bizim dostlarımızdan biri vefât etti. Git onun işini gör. Sen gitmezsen, bizim rahmetimiz onun işini görür) buyurdu...
Hazret-i Musa, emir olunduğu mahalleye gitti.
Oradakilere:
-Bu gece, burada, Allahü teâlânın dostlarından biri vefât etti mi? diye sorunca:
-Ey Allahın peygamberi! Allahü teâlânın dostlarından hiç kimse vefât etmedi. Ama, filân evde zamanını kötülüklerle geçiren fâsık bir genç öldü. Fıskının çokluğundan, hiç kimse onu defnetmeye yanaşmıyor, dediler.
Musa aleyhisselâm:
-Ben onu arıyorum, buyurdu. Gösterdiler.
Hazret-i Musa, o eve girdi. Rahmet meleklerini gördü.Ayakta durup, ellerinde rahmet tabakları olup, Allahü teâlânın rahmet ve lütfunu saçıyorlardı.Hazret-i Musa, yalvararak münacaat etti:
-Ey Rabbim! sen buyurdun ki, o”Benim dostumdur.” İnsanlar ise fâsık olduğuna şahitlik ediyorlar. Hikmeti nedir?
Allahü teâlâ:
(Ey Musa! İnsanların onun için fâsık demeleri doğrudur. Ama, günahından haberleri var, tövbesinden haberleri yok. Benim bu kulum, seher vakti, toprağa yuvarlandı ve tövbe etti. Bizim huzurumuza sığındı. Ben ki, Allah’ım! Onun sözünü ve tövbesini kabul ettim. Ona rahmet ettim ki, bu dergâhın ümitsizlik kapısı olmadığı anlaşılsın!) buyurdu...

16 Ocak 2013 Çarşamba

Okuma


Okumayı hiçbir hazineye değişmem.
E. Gibbon

Bir ülkede, okumaya karşı istek artmadıkça gaflet ve bu gafletten doğacak felaket azalmaz.
Benjamin Franklin

Okuma, alışkanlıkların en asilidir.
Antoine Albalatok

Öfke


Öfkenin başlangıcı çılgınlık, sonu pişmanlıktır.
Thomas Carlyle

Kızan bir kimse, aklı başına gelince bu sefer de kendisine kızar.
Publilius Cyrus

Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmana, ya varır, ya varmaz.
Sadî

15 Ocak 2013 Salı

Hz. İsa

Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Gözde bakışı, kalpte şehveti büyütür.
Yemin ederim ki, nefsin isteklerine uymak, sahibine uzun süren sıkıntı bırakır.
Dünyadan geçmeye bakın. Tamiri ile uğraşmayın.
Dünyayı isteyen deniz suyu içene benzer. Ne kadar içerse, harareti o kadar artar ve nihayet ölür.
Günahlarını hatırladığı zaman ağlayana, dilini koruyana ve başını sokacak kadar evi olana müjdeler olsun.
Allah katında en sevgili şey, salih kalplerdir. Onların hürmetine dünyayı yaşatır. Onlar bozulunca yeryüzünü harâb eder.
Ağaçlar çoktur, ama hepsi meyve vermez. Meyveler çoktur ama hepsi tatlı değildir. İlimler çoktur ama hepsi faydalı olmaz.

Ayet-i Kerime


Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve   halkı  Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar Mekke müşrikleri gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını kuşatıcıdır..
Enfâl

Hadis-i Şerif

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmanına teslim etmez. Kim, mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet günü onun kusurunu örter.

Buhârî 

Akıllı İnsan


Akıllı olan üç kimseyi hafife almaz; Alimleri, hükümdarları, dostları. Alimleri hafife alanın ahireti gider, sultanları hafife alanın dünyası gider, dostlarına mürüvveti olmayanın dostluğu gider...
Abdullah b. Mübarek 

14 Ocak 2013 Pazartesi

Cömertlik


Müslümana yakışan en güzel davranış, zenginliğe sahip olmadığı zaman sabretmesi, bir servet sahibi olduğu zaman ise bunu Allah (c.c.) yolunda en güzel şekilde kullanmasıdır. Şeytanın hilelerine kanıp, istikbal endişesi ile cimrilik edenleri Allah şöyle uyarıyor:
" Allah’ın, bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için şerdir; kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. 

Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır." (Al-i İmran Suresi, 180)
Cömertlik ve israf konusundaki ayırımı Resulullah Efendimiz (sav) çok güzel olarak açıklamıştır. Resulullah Efendimiz özellikle Ramazan ayında kendisinden birşey isteyenlere hayır demez mutlaka isteklerini gerçekleştirmeye çalışırdı. Bir hadiste Resulullah’ın ihtiyaç sahibine, kendi adına borçlanmasını tavsiye ettiği rivayet edilmektedir.
Hz. Ali (r.a.) peygamberimizin cömertliğini şöyle anlatıyor: "O insanların en çok eli açık olanı, sıkıntılara göğüs germe bakımından göğsü en geniş olanı, en doğru sözlüsü, üzerine aldığı işi en güzel şekilde yerine getirendi. O, en güzel ve yumuşak tabiatlı olup kabile ve akrabasına en çok ikramda bulunan bir kişi idi. O’nu ilk gören O’ndan heybet duyar, sohbetinden bulunanlar ise O’nu severlerdi. O’ndan birşey istendiğinde varsa verir bulma imkanı varsa bulmaya çalışırdı."(Buhari)

Resulullah’tan cömertlikle ilgili güzel sözler: "Allah cömerttir, cömertliği ve güzel ahlakı sever, kötü ahlakı sevmez."(Haraiti)
"Cömertlik cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Dalları dünyaya sarkmıştır. Her kim onun dalına yapışırsa o dal onu çeker cennete götürür." (İbn Hıbban, "Zu’afa”)

"Allahu Teala bütün velileri cömert ve güzel ahlaklı kılmıştır." (Darekutni)
"İki haslet vardır ki Allahu Teala onları sever ve iki haslete de buğzeder. Sevdiği hasletler; cömertlik ve güzel ahlaktır. Sevmediği iki huy ise, cimrilik ve kötü huydur." (Deylemi)

"Bol yedirmek, herkese selam vermek ve güzel konuşmak mağfireti gerektiren sebeplerdendir. Allahu Teala’nın bir takım kulları vardır, onlara kamu yararına harcanmak üzere servet verilmiştir. Bunlardan cimrilik eden olursa onlardan alır ve başkasına verir." (Taberani)


"Cömert, Allah’a yakın, insanlara yakın, cennete yakın, ve cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah’tan uzak, insanlardan uzak, cennetten uzak fakat cehenneme yakındır." (Tirmizi)

Cömertlik Bu

Önemli bir sefer için hazırlık yapılıyordu. Peygamberimiz herkesten yapabileceği yardımı en üst sınırda yapmasını istedi. Hz. Ömer bu isteğe uyarak büyük miktarda bir yardımla Hz. Peygamberin huzuruna çıktı. Hz. Peygamber sordu:
- Ya Ömer, malının ne kadarını yardım olarak getirdin?
Hz. ömer cevap verdi:
- Tam yarısını getirdim ya Resulallah, size getirdiğim kadar da geride var.
Biraz sonra Hz. Ebû Bekir geldi. O da büyük bir yardımda bulundu. Hz. Peygamber ona da sordu:
- Malının ne kadarını getirdin? Cevap verdi:
- Tamamını getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden başka bir şey bırakmadım.
Bunun üzerine Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: - Allah yolunda fedakarlıkta Ebû Bekir'i kimse geçemeyecek.

12 Ocak 2013 Cumartesi

Cihat

Cihat dört kısma ayrılır:
1.Cehalete karşı cihat
2.Nefisle cihat
3.Şeytana karşı cihat
4.İslam düşmanlarına karşı cihat.

Hz. Ebubekir Duası


-Sahabelerden biri,
Hz.Ebubekir'in yanına
gelerek;
_Çok günahkarım,der.
Benim icin dua edermisiniz?
-Hz.Ebubekir:
''Ya Rabbi,der..
Bir günahkar, bir diğer günahkardan dua istiyor.
İkisini de affeyle... Amin

Enaniyet Nedir?

Enaniyet seytanın özelliğidir...Enaniyet İnsanı Cehenneme Sürükler...
'Ben' anlamına gelen 'ene' kelimesi Arapçada zamir olarak birinci tekil şahıstır. Enaniyet ise 'Ene' zamirinin masdar ismi olup terim olarak 'benlik ve bencillik, gurur ve kibir, yani kendini beğenmeyi ve nefsini öne çıkarmayı ifade eden bir terimdir. Kur’ân-ı kerimde 'Ene' zamiri nefsi ifade eden bir kelime olarak kibir ve gurur anlamında  taşımaktadır..
Yüce Allah kendi zatı ile ilgili olarak 'Biz Kur’ânı indirdik' (Hicr) 'Sizi rızıklandıran biziz' (İsra) 'Biz biliriz'( İsra),  “Ölüleri biz diriltiriz” (Yasin) ayetlerinde sebeplere de değer vermiş ve “Biz” kelimesini kullanmıştır. “Rabbiniz benim” (Taha) “Ben seçtim” (Taha) ayetlerinde olduğu gibi zatını öne çıkardığı ve sebepleri ortadan kaldırarak doğrudan kendisinin yaptığı işlerde “ben” kelimesini kullanmıştır. Bu ayetlerden anlaşılan husus, insanın kendisini tanıması ve kendisine değer vermesi normaldir. İnsanın kendisini bilmesi ve tanıması varlığı ve kendisi ile beraber varlığı yaratıp bir bütün haline getiren ve ihtiyaç silsilesi ile birbirine bağlayan Allah’ı tanımasına vesiledir. Bunun için “Nefsini  bilen Rabbini bilir” denilmiştir.
Nefis Allah’ı düşünmez, Allah’a kul olmakta uzaklaşır da dünya hayatını gaye ve amaç edinir, daima onun için çalışırsa o zaman nefis hesabına hareket etmiş, benlik ve enaniyetini güçlendirmiş olur. Bu durumda da daima tahribe ve şerre yönelir. Hayal peşinde koşmaya çalışır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “ Allah’ı unutan ve bu sebeple Allah’ın nefislerini unutturduğu kimseler olmayın. İşte fasıklar onlardır” (Haşr, 59:19) buyurarak nefsi Allah’a ve dine hizmette unutanların fasıklar olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Enaniyetin ihlasa verdiği zararları hayatın her aşamasında görebilmek mümkündür. Diğer insanlardan daha büyük olduğu iddiasına kapılan bir insan, bu kimselerden gelecek her türlü eleştiri, uyarı ya da tavsiyeye kapalıdır.
 Karşı taraf kendisinin düşünemediği önemli bir konuyu hatırlatsa bile, üstünlük iddiası ağır basar ve kişi doğru olana teslim olmak yerine yanlış da olsa kendi dediğini savunur. Dolayısıyla da ihlastan uzaklaşmış, adeta nefsinin emrine girmiş olur. Oysaki böyle bir durum karşısında ihlasa uygun olan, kişinin haklı olduğu bir konuda bile karşı tarafın sözüne uyabilmesi, üstünlük sağlama arzusuna kapılmadan teslimiyet gösterebilmesidir. Bunun için gerekli olan ise öncelikle kişinin enaniyete sebep veren benlik duygusunu bir kenara bırakması, nefsini müdafaa etmekten vazgeçmesidir. Ancak o zaman Kuran ruhuna uygun bir tavır gösterebilecek ve ancak o zaman ihlasla hareket edebilecektir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi bir sözünde enaniyetin neden olduğu bu üstünlük sağlama ve haklı çıkma hırsına yönelik en etkili çözümün 'nefse taraftar olmadan müminlerin aklına teslim olmak' olduğunu söylemiştir...
İnsanın elde ettiği başarıları kendinden bilmesi de enaniyetten kaynaklanmaktadır ve ihlası zedeleyen bir tavırdır. Oysa insanlara aklı da yeteneği de veren ancak Allah'tır. "Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara Suresi, 32)" ayetiyle hatırlatıldığı gibi insanın Allah'ın kendisine öğrettiğinin dışında hiçbir bilgisi yoktur. İnsan Allah'ın yoktan var ettiği, aciz bir varlıktır. İnsanın güç getirebildiği herşey Allah'ın kendisine ihsanda bulunmasıyla ve kuvvet vermesiyle gerçekleşmektedir.
 Allah'ın sınırsız aklı, sonsuz gücü ve bilgisinin yanında, aciz bir varlık olan insanın elde ettiği başarıları kendinden bilmesi büyük bir gaflet olur. Ancak ne var ki, bir kez büyüklenme iddiasına kapılan bir insan tüm bu gerçekleri bir anda unutmakta, yaptıklarından kendisine pay çıkarabilmektedir. Elde ettiği başarılarla enaniyete kapılıp ihlastan uzaklaşabilmektedir. Samimi bir mümine yakışan ise dünyanın en üstün yeteneklerine sahip, en akıllı, en mükemmel insanı da olsa asla bunları kendinden bilmemesi ve enaniyete kapılmamasıdır. Eğer sahip olduğu tüm bu nimetlere rağmen aczinin farkında olarak hareket ederse, Allah ona daha da güzel nimetler ihsan edecek ve bu ihlaslı tavrından dolayı onu rahmetine, rızasına ve cennetine kavuşturacaktır. Oysa insanların büyük bir bölümü dünya hayatının bir deneme olduğunu unutup, kendilerine bir sıkıntı isabet ettiğinde Allah'a yönelir, sonra bir nimete kavuştuklarında ise nankörlük ederler. Nimetleri kendi kabiliyetleri sayesinde elde ettiklerini, bunun kendi başarıları olduğunu düşünerek çok büyük bir yanılgıya düşerler..
Müslüman kendisi ne kadar salih amelde bulunmak istiyorsa, onların da aynı şekilde ecir kazanmalarını ve ahiretleri adına güzel işler yapabilmelerini istemelidir. "Bu işi yapabilecek en ehil kişi benim", "bu işi ne kadar iyi yapabileceğimi görsünler de ne kadar üstün meziyetlere sahip olduğumu daha iyi anlasınlar" ya da "bu işi ben üstleneyim ki müminlerin gözünde iyi bir prestij ve makam elde edeyim" gibi düşüncelerle hayırlı bir işi bir hırs konusu haline getirmek ihlasa uygun olmaz. Bunun yerine bu işte bir başka mümine öncelik tanıyıp, onun ne kadar üstün özelliklere sahip olduğunu ön plana çıkararak güzel ahlak göstermiş ve ihlaslı bir harekette bulunmuş olur.
 “Sen, eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer Hak ve Kur’ânı dinlersen âlay-ı illyyîne çıkar, kâinâtın güzel bir takvimi olursun.” 

Sözler...

11 Ocak 2013 Cuma

Hz İsa -Siyah Yılan-Dua

 Hz İsa  bir gün bir köye uğrar. Köyde bir elbise boyacısı vardır ki bütün köylüler kendisinden şikayetçidirler. Çünkü boyacı elbiseleri boyamak için bir yandan sularını kesmekte, bir yandan da boyalarla suyu kirletmektedir.
    Köylüler toplanarak hep birden boyacıyı İsa Peygamber'e şikayet ederler ve "Ey İsa!..." derler. "Bu adama öyle bir beddua edin ki gidişi olsun, fakat bir daha dönüşü olmasın." Bunun üzerine İsa Peygamber de şöyle dua eder:
    "Allah'ım!.. O adama öyle siyah bir yılan musallat et ki, onu sokup öldürsün. Bir daha da gelmek nasip olmasın."
    Boyacı her zamanki gibi yine yanına üç ekmek alarak suyun kenarına gider ve elbiseleri boyamaya koyulur. Tam bu sırada yanında bir abid (kendisini Allah'a ibadete adayan bir kimse) beliriverir. Abid oradaki dağlardan birinde ibadetle meşgul olmaktadır. Boyacıya selam vererek ona, "yanında yiyecek içecek bir şeyin var mı? Şu kadar zamandır ağzıma bir lokma ekmek bile atmadım. Kendisini görsem veya koklasam yine bana yetecek" diye çok aç olduğunu bildirir.
    Boyacı hemen elini çantasına atar ve bir ekmek çıkararak abide uzatır. Abid halinden memnun, "Ey boyacı!..." der. Allah (c.c.) senin günahlarını affetsin, kalbini arıtsın."
    Boyacı ikinci ekmeği de uzatınca abid, "Ey boyacı, Allah geçmiş ve gelecek günahlarını affetsin" der. Bu defa da son ekmeğini uzatınca "Ey boyacı, Allah (cc) sana Cennette bir köşk nasip etsin" diye hayır duada bulunur.
   Akşam olunca boyacı köye döner. Köylüler şaşkın şaşkın kendisini süzmekte ve neden ölmediğine hiçbir mana verememektedirler. Kesin olarak inanmaktadırlar ki, Allah yolunun temsilcisi olan bir Peygamberin bedduası muhakkak ki yerini bulmalıdır. İşte bu düşünceler altında köylüler toplanarak hep birden yine İsa Peygamber'in huzuruna varırlar. Durumu kendisine bildirince O da "Çağırın onu bana" der. Çağırırlar, boyacı da gelir, İsa Peygamber kendisine şunu sorar: "Ey boyacı, anlat bakalım bugün ne iyilik yaptın?"
   Boyacı, su başında bir abide rastladığını, ona ekmeklerini verdiğini, her bir ekmek verişinde de ayrı ayrı duasını aldığını bir bir ortaya döker. Durumu anlayan İsa Peygamber bu defa çantasını getirip açmasını söyler. Adam da çantasını getirerek açar. Bir de bakarlar ki çantanın içinde simsiyah  bir yılan çöreklenmiş yatıyor. Herkes hayretten dona kalır.
   İsa Peygamber yılana yaklaşarak "Ey siyah yılan!..." der. "Anlat bakalım, neden bu adamı sokup öldürmedin?" Yılan derin bir mahcubiyet içinde şöyle cevap verir:
   "Ey Allah'ın Peygamberi!... (Emrinizi yerine getiremememin derin üzüntüsü içindeyim) fakat dağdan birisi indi, ekmek istedi, boyacı da bütün ekmeklerini vererek onun karnını doyurdu. Karnı doyan adam boyacıya ard arda üç hayır duada bulundu ki sormayın.
   Bir melek ayakta durarak devamlı "amin (kabul et ya Rabbi!...)" diye yalvarıp yakardı.
   İşte o sırada Allah (c.c.) bir melek göndererek demirden bir gemle benim ağzımı gemletti, ben de boyacıyı sokup öldüremedim. O yüzden beni bağışlayınız.
   İsa Peygamber sonunda boyacıya müjdeyi vererek şu tavsiyede bulunur: "Ey boyacı!... Bundan böyle kendine yeni bir iş tut. Şüphesiz ki Allah (c.c.) seni bağışladı."
Tenbihül Gafilin 

Herkesle Dost Olunmaz..

Herkesle Dost Olunmaz

Cahil ile dost olma

İlim bilmez, İrfan bilmez, Söz bilmez, 

Üzülürsün.

Saygısızla dost olma

Usul bilmez, Adap bilmez, Sınır bilmez, 

Üzülürsün .

Aç gözlü ile dost 

olmaİkram bilmez, Kural bilmez, Doymak bilmez, 

Üzülürsün.

 Görgüsüzle dost olma

Yol bilmez, Yordam bilmez, Kural bilmez, 

Üzülürsün .

Kibirliyle dost olma

Hal bilmez, Ahval bilmez, Gönül bilmez, 

Üzülürsün.

Ukalayla dost olma

Çok konuşur, Boş konuşur, Kem konuşur,

 Üzülürsün. Namertle dost olma

Mertlik bilmez, Yürek bilmez, Dost bilmez, 

Üzülürsün.

 ŞEYH EDEBALİ

10 Ocak 2013 Perşembe

Allah Rızası Ve Aşk


       Allah yoluna birbirlerini sevenler, arşın gölgesinden başka gölge olmayan o günde, arşın gölgesindedirler. Nurdan münberler üzerinde. Onların mekanlarına Nebiler ve Sıddıklar gıbta ederler.
Hz. Muaz r.a
      Allah yolunda muhabbet edenler, Arşı Alâ etrafında yakuttan kürsüler üzerinde olurlar.
Hz. Ebu Eyyub r.a

      İki genç birbirlerini çok seviyorlardı ama bu bildiğimiz sevgiler gibi değildi, onların sevgisi Rıza eksenli bir sevgiydi, bir araya gelseler birbirlerine Hak' kı anlatır ve tavsiye ederlerdi...
Birbirlerine öğretmen oldular 3 yıl kadar süre zarfında... Bir kez bile aralarında öf dahi denecek bir olay geçmedi...
Bu arada bir araya gelmeleri de sadece ve sadece 3 veya 4 kezdi, çünkü biliyorlardı ki "kadınla erkek bire bir yanlız kaldıkları zaman yanlarında 3. kişi şeytandı"... arkadaşları ile dışarı çıktıklarında bir bir yüzlerine dahi bakamazlardı, onlar konuşmazdı çoğu zaman ama kalpleri her nedense birbirini anlardı...
Sonunda karar verdiler, Allah' ın inayeti ailelerinin de izni olursa bu duyguyu evlilik ile birleştireceklerdi... O akşam erkek ailesine açacaktı konuyu ve açtıda... kız merak etmiş ve mesaj çekmişti, erkek yarın konuşuruz demişti...
Ve yarın oldu, bir araya geldiler, erkeğin yüzünden düşen bin parçaydı ve dokunsan ağlayacak gibiydi, kızda ise herzaman ki o hoş tebessümü vardı... erkek bir türlü söyleyemiyordu, bir süre sustular sadece... kız anlamıştı aslında ve konuyu o açtı;
"Ne olursa olsun ben seni Allah rızası için çok seviyorum ve ben seni bu dünya için istemedim ki sadece, biz dünyaya talip insanlar değiliz değil mi? "
Erkek ne diyeceğini bilemedi, yutkundu önce sonra gözlerinden yaşlar düşmeye başladı...çok uğraştım ama annem istemiyor dedi...kız o tebessüm çehresi ile baktı bir süre erkeğe ve sonra;
"Eğer annen bu şekilde düşünüyorsa ben zaten seni istemem o zaman, değil mi ki Rabbin rızası ana-baba rızasından geçer, biz bu yola rıza için çıktık, şimdi nasıl çiğneyip büyükleri vazgeçebiliriz ukbadan... sakın üzülme bak ben üzülmüyorum ve seni çok seviyorum, annenede kızmıyorum asla, çünkü herşeyde bir hayır vardır, biz bilemeyiz!... İman etmek güzelliklere iman edip musibet anında isyan etmek değildir ki... Seni karşıma çıkarana ve bu duyguları yaşatana hamdolsun...Sen bana öğretmen oldun, Rahman' a giden yolda bir basamaktın hep bana"
dedi ve gözlerine dolan yaşlar yanağını ıslatmaya başladı... karşılıklı bilemedikleri anlamadıkları bir duyguyla birbirlerine baktılar ve ağladılar öylece bir süre... suskunluğu yine kızın o tebessüm çehresiyle bakan buğulu gözleri bozdu...
"Seni sevdiğimi biliyorsun, sende beni seviyorsun bende bunu biliyorum, bunu bilmek bile bana yeter... ayrıca sevgi sadece kavuşmak değil ki...yada sevda sadece yanında olunca yaşanmaz ki...o zaman o sevda olmaz çıkar ilişkisi olur, ben seni yanımda olmadığında da seviyorum ve seveceğim inşa... Hep yalvardım Yaradan' a ' Rabbim dünya için istemiyorum onu rızan ne ise bize onu göster, ben ahirete sevdalıyım ve asıl kavuşmalar ordadır, onuda bana orda ver' dedim hep... galiba dualarım kabul oldu ne dersin?...dünyada yaşasak yaşasak seninle 50 yıl yaşarız, ya sonrası...fani ye değil Baki ye bizim sevdamız"
dedi ve sustu... gözyaşları almış gidiyordu, erkeğin gözleri kıpkırmızı oldu ve sadece;
"seni çok seviyorum ve seveceğim" oldu..
Kalktılar masadan gözlerinde ki yaşlarını sildiler ve hoşcakal demeden yollarına gittiler, hala kalpleri ne hisseder bilinmez...ama böyle bir sevda bitmez...
Eğer kalpte Hak rızası var ise sonuç hiç bir zaman hüsran olmaz... 


9 Ocak 2013 Çarşamba

Rahmet Kapısı Tövbe


  Ebu Said sa’d bin Sinan el Hudri(r.a)den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
            -Sizden evvelkilerden bir adam vardı.Doksan dokuz kişiyi öldürmüştü.İnsanların en bilginini sordu.Kendisine bir rahib gösterildi.Rahibe vardı ve 99 kişi öldürdüğünü,kendisi için tevbe etmenin imkânı olup olmadığını sordu.Rahib:
            -Yokdur,dedi.Onu da öldürüp yüzü tamamladı.Sonra dünya ehlinin en âliminin kim olduğunu sordu.Bir âlim gösterildi.Ona vardı.Kendisinin yüz adam öldürdüğünüve tevbesinin kabul edilip edilemiyeceğini sordu.O da:
            -Evet onunla tevbe arasına kim girebilir?Falan yere git,orada Allah’a ibadet eden bir takım kimseler vardır,onlarla beraber sen de ibadet et.Yurduna dönme.Zira orası fena bir yerdir,dedi.O kimse derhal yola çıktı.Yarı yola vardığında ölümü yetişti.Onun hakkında rahmet ve azab melekleri münakaşa ettiler.Rahmet melekleri.
            -Bu adam tevbekâr olarak,kalben Allah’a yönelerek geldi,dediler.Azab melekleri ise:
            -O hiçbir hayır işlemedi dediler.Onlara insan suretinde bir melek geldi.Onu aralarında hakem yaptılar.O iki yer arasındaki mesafeyi ölçünüz.Hangi tarafa daha yakın ise o oranındır dedi.Ölçtüler,gitmek istediği yere daha yakın buldular.Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri aldılar.(Buhari Müslim)
            Sahih-i Müslimdeki diğer bir rivayette:
            -O halkı iyi olan köye bir karış daha yakın idi,oranın halkından sayıldı,buyurulmuştur.
    Diğer bir rivayette de;her iki tarafa eşit mesabede olup,gideceği yere sadece yüzü dönük olduğundan dolayı onu rahmet melekleri kaldırdı.

İYİ NİYET


İYİ NİYET GÜZEL DÜŞÜNCE
İnsan çoğu zaman niyetinin neticesini bulur, kalbinde beslediği düşüncesine göre muamele görür.
Bunun için daima güzel düşünmeli, iyi niyet ve maksat içinde olmalıdır.
Eski milletlerden olan İsrail oğullarından bir fakir adam vardı. Gönlü herkese iyilik etme arzusuyla doluydu. Ne zaman bir fakire yardım etmek, bir hayırlı yere hizmette bulunmak istese, bir de bakar ki bunu yapacak maddi imkanı yok, üzülür, kederlenir, mahzun şekilde kalırdı.
Bir gün çevrede bazı aç kimseler gördü, onlara yardım edememenin üzüntüsü içinde yoluna devam ederken, yolun kenarındaki bir kum yığını dikkatini çekti:
-Ah, dedi, keşke şu kum yığını kadar unum olsa da şu insanlara versem, karınlarını doyuracak ekmek pişirip yeseler...
Onun bu niyeti Allah yanında makbul bir dua ve niyet oldu. Rabbimiz, zamanın Peygamberine şöyle vahyetti:
-git, o fakir, fakat iyi niyetli kuluma bildir. Aç kimselere vermeyi niyet ettiği kum yığını kadar unu onlara vermiş gibi kabul ettim, amel defterine de böyle bir hayır yapmış sevabı yazdırdım.

8 Ocak 2013 Salı

Kar ve Allah'ın Mucizesi


Harika sanat eseri kar taneleri her bir kar kristali, gök yüzünden inen muhteşem bir tablo kadar sanatlıdır ve su zerrelerinden meydana gelen bu tablolar, yine bir su zerresinden yaratılan insanoğluna yaratıcısını göstermeye kafidir.
 Bu kadar çok kar kristalleri arasında mutlaka benzer birkaç tane bulunabileceğini zannedebilirsiniz. Fakat insanların parmak izleri gibi, hiçbir kar kristali de bir diğerinin aynı değildir.
Yağmur ve kar,fırtınalı havalarda dahi yağarken birbirleriyle çarpışmaz.Eğer çarpışsalar yeryüzüne gelinceye kadar dev kütleler oluşturup bizlere zarar vereceklerdi.
 Bilim adamları 24 bin kar tanesi üzerinde yaptığı araştırmada hiçbirisinin birbirine benzemediğini ve hepsinin harikulade motiflerle süslendiğini görüyor ve sonunda şu kanıya varıyor. dünyanın yaratılışından bu yana yağan kar tanelerinin hiçbirisi birbirine benzemiyor.
Göklerde ve yerde kim varsa O'ndan ister.O,her an yeni bir iş ve oluştadır.
RAHMAN SURESİ

O birşeyi istediğinde,buyruğu sadece şunu söylemektir."OL!"Artık o,oluverir.
YASİN SURESİ 

7 Ocak 2013 Pazartesi

Gençlik Şiiri



Gençliğe Hitabe
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik.....

Yakın Olmak

Bir insana hayatındaki en önemli şeyin ne olduğu sorulsa buna ne cevap verir? Önemli olan evi mi, ailesi mi, yoksa işi mi? Ya da bunların dışında bazı idealleri midir?
Ancak cevabı her ne olursa olsun unutmamalı ki, onun için en önemli olan şeyden çok daha önemli ve belki de unuttuğu bir konu var...
Bir insanın hayatındaki en önemli konu, kendisini yaratan ve sahip olduğu herşeyi veren Allah'ı tanımak ve O'na yakın olmak için gayret etmektir...

3 Ocak 2013 Perşembe

İbret Olsun

Bayatladı Diye Ekmeği Atana,
İki Gün Üst Üste Aynı Yemeği Yedim Diye Eşine Bağıran Erkeğe,
Annesinin Hazırladığı Kahvaltılığı Beğenmeyip Çöpe Atıp Okul Kantinine Dadanan Öğrenciye,

Evine Çalışıp Getirdiği Erzağa Bakıp Burun Kıvıran Ev Hanımına,
Önüne Getirilen Yemeği Bağıra Çağıra Zorla Yiyen Evlada
Lüks Lokantalarda Tabağındaki 150 gr. Ete Dünyanın Parasını Ödeyenlere,
Şu Anki Haline Şükretmeyip İsyan Edenlere, Her Zaman Daha Fazlasını İsteyenlere,
İnsan Olmayı Unutan Fertlere Bir Ders, Bir Nasihat, Bir İbret Olsun..

2 Ocak 2013 Çarşamba

Yılanın Peygamberimize Olan Aşkı


ALLAH Resulü Ebubekir ile beraber mekkeli müşriklerden kaçarken sevr mağarasına sığınmışlar.

Hz.Muhammed(s.a.v.) sevr mağrasında Hz.Ebu bekirle dinlenmeye çekilmiş.Hz.Muhammedin uykusu gelmiş.'Sen uyu ya resulallah'demiş  Hz.Ebu bekir.Hz.Ebu bekir Peygamberimizi yılanlardan korumak için hemen sarığı ile mağaradaki delikleri kapatmış;yetmeyince ellerini ayaklarını kullanmış .O an bir yılan  Hz.Ebubekir'in ayağını ısırmış.
o an acıdan gözünden yaş gelmiş ve Hz.Muhammed'in gözüne damlamış.Uykusundan uyanmış Resulallah.''Ne oldu ya Ebubekir''demiş.'Birşey yok ya rasulallah.''Ne oldu ya Ebu bekir''.Birşey yok ya rasulallah.demiş ve acıya dayanamayıp bayılmış Hz.Ebu bekir.Delikten başı gözüken yılana seslenmiş rasulallah.''Hz.Ebu bekir benim arkadaşımdır.sen nasıl onu ısırırsın demiş rasulallah.yılan''senin geleceğini Hz.isa dan duydum,bana'Ahmet adında bir peygamber gelecek ,sevr mağrasında konaklayacak'dedi.Ben senin adına aşık oldum ya rasulallah,demiş yılan.600 yıldır bu mağarada bekliyorum.senin o mübarek yüzünü görmemi Hz.Ebu bekir'in ayağı engel oluyordu ya rasulallah demiş, yılan.Hz.Muhammed yılanı affetmiş.Hz.Ebubekirin ayağına elini sürmüş ve ayağı iyileşmiş.