ŞİİRLER


MEÇHUL GEMİ

Bir gemi var,

Sonsuzluk âleminde meçhul 



Ne bir kaptanı var, 
Ne de demir atacağı bir liman 
Bir sürüşleniş ki bu! 
Rüzgârda bulut misali 
Yurdu yuvası belli olmayan 
Her zaman arzuları başka 
Beklentisi başka olan 
Bir gemi ki bu! 
Meçhul yarınları hep içinde taşıyan 
Onu hayata bağlayan sevdası olmasa 
İşte onun sonu o zaman 
Sonu değil onun korktuğu belki 
Belki sadece ardında bırakamayacağı 
İzli bir duman,




KARDELEN

Bu bendeki bir dert ki, anlatamam kimseye...
Kulak verip de beni dinler misin kardelen?
Sardı tüm benliğimi, mecalim yok gülmeye
Sen de benle ağlayıp, inler misin kardelen?

Mis gibi sıla kokan eş-dost mektuplarında,
Taze güller yeşerir eski anılarında
Hatıralarla dolu gurbet akşamlarında
Hasret denen türküyü söyler misin kardelen?

Bütün duygularını bir deftere yazmanın,
Dertlerini duymayan duvara anlatmanın,
İçinde ne var ise, hep içine atmanın,
Ne demek olduğunu, bilir misin kardelen?

Dostu oldum kaç defa sabahsız gecelerin.
Defterimde yeri yok anlamsız hecelerin.
Çözemedim bir türlü; bu zor bilmecelerin
Cevabını sen bana, çözer misin kardelen?

Ne kadar tattırsa da ayrılık acısını,
Unutamazsın yine onun hatırasını.
Bir kenara bırakıp acısı, tatlısını
Hepsini bir kalemde siler misin kardelen?

Anlat sen de içini, dök dışına ne varsa...
Hiç düşünme kalbimi, bırak yansın yanarsa.
Bu derdi sen benimle paylaşır mısın yoksa,
Bakıp bakıp halime, güler misin kardelen?

Bilirim ben yerini, sormam sana nerdesin...
Senin yurdun dağlarda, sen hep yükseklerdesin.
Nasıl gelsem yanına, her zaman göklerdesin.
Eğilip de elimden tutar misin kardelen?

Ah gurbet sen içimde dinmeyen bir sancısın...
Bazen iyisin amma, çoğu zaman acısın.
Ey kardelen sen bana neden çok yabancısın?
Çaldım işte kapını, açar mısın kardelen?

Senin de gözlerin yaş... ağlamışsın besbelli
Yoksa sen benim gibi naçar mısın kardelen?
Bu topraktan çıkıp da karları delmişsin ya,
Mevsimin gelmeyince açar mısın kardelen?

Derdimi de dinledin, sana ağır gelirse,
Yine toprak altına kaçar mısın kardelen?
Ya ölüm günü gelip alırlarsa ruhumu
Benimle gökyüzüne uçar mısın kardelen?




ADINI UNUTTUM

Ağlasam sesimi duyarmısınız mısralarımda
Dokunabilirmisiniz göz yaşlarıma  ellerinizle
Kelimelerin kifayetsiz olduğunu
Bilmezdim şarkılar bu kadar güzel
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım duyuyorum
Anlatamıyorum

Orhan veli





Gençliğe Hitabe
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik... 






Niceleri yar der gönlü binada

Niceleri yar der gönlü zinada

Nicesinin gönlü bey'tü şirada

Bu yar kimdir bilemedim ne çare......

1 yorum: