Zât-ı Hak’da mahremi irfan olan anlar bizi, İlm-i sırda bah-i bî-pâyân olan anlar bizi, Bu fenâ gülzârına bülbül olanlar anlamaz, Vech-i bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi, Katre nice anlasın, umman olan anlar bizi,“Gel ey bir danecik gaib, gel ey bir danecik mevcut”
21 Ekim 2014 Salı
Zikir
Adamın biri, geceleri devamlı Allah'ı zikrederdi. Bütün gecesi zikir fikir içinde geçerdi. Zikir kalbine yerleşmiş, gönlüne tat vermişti. Bir gün şeytan bu adama yaklaştı ve o na, “Böyle devamlı Allah'ı zikretmen ne zamana kadar sürecek. Sen gece gündüz Allah diyorsun, peki bir kere olsun Allah da sana buyur kulum dedi mi? Zikrinin karşılığını aldın mı? Madem sana bir karşılık verilmiyor, sen bu kötü halinle ve kara yüzünle ne zamana kadar Allah diyeceksin?” diye vesvese verdi.
Bu vesvese adama tesir etti. Kalbi karıştı. o nu gerçek zannetti. Demek ben Allah'ı zikretmeye layık bir kul değilim bana karşılık verilmiyor diyerek zikri bıraktı ve uyudu.
Gece rüyasında Hızır aleyhisselamı gördü. Hz. Hızır o na,
-Allah'ı zikretmeyi niçin terk ettin; zikirden niçin pişmanlık duydun? diye sordu.
Adam,
-Ben sürekli Allah Allah diye zikrettim; fakat bir gün olsun Allah'tan “buyur kulum'' diye bir karşılık duymadım. Ben bu işe layık olmadığımdan ve Allah'ın kapısından kovulmaktan korkuyorum, dedi.
O zaman Hz. Hızır (a.s) adamı şöyle uyardı:
-Senin Allah Allah demen, O'nun buyur kulum demesi dır. O seni zikretmese sen O'nu hiç zikredemezdin. Senin O'na kavuşma arzusu ile amel edip çırpınman O'nun tarafından sana verilmiş bir cezbedir. O seni sevmese kendi yolunda koşturmazdı. Senin Allah'tan korkun ve O'na duyduğun aşk, O'nun sana lütfüdür. Senin her yâ Rabbi diye inleyişinde O da sana yönelir, seni dinler ve karşılık verir. Allah bir kulun kalbini bağlarsa, o kul Allah'ı zikredemez. Allah yolunu açmazsa, kul dua edemez. Sen başına gelen bir dert içinde Allah diyorsan, O sana kendisini zikrettirmek için bu derdi vermiştir. Gaye seni kendisi ile meşgul etmektir. Korkma, Allah de. Zikre ve duaya devam et. Hiçbir zikir ve dua karşılıksız kalmaz. Zerre kadar bir amel dahi zayi olmaz. Allah Firavun'a mal verdi, dert vermedi. O da hiç inleyip zikretmedi. Allah'ı zikrettiren dert, O'nu unutturan maldan ve sıhhatten daha hayırlıdır...
2 Mart 2014 Pazar
Hz. Süleyman ve Cinler
Andolsun, Biz Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü. (Sad Suresi, 34)
Hz. Süleyman (as)'ın tahtı üzerine bir deneme olarak bırakılan cesedin de bir cin cesedi olma ihtimali vardır. Ceset taht üzerine bırakılmış, sonra da bir anda cinler alemine geri alınmış olabilir. Ayette geçen "... Sonra (eski durumuna) döndü." şeklindeki ifade böyle bir olayın gerçekleştiğine işaret ediyor olabilir.
Tahtın üzerine bırakılanın bir insan cesedi olup, cinler tarafından bir anda geri alınıyor olması da mümkündür. Nitekim Süleyman kıssasında cinlerden bir İfrit'in Sebe Melikesi'nin tahtını çok kısa bir sürede bir yerden bir yere getirtebileceği de ifade edilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Süleyman(a.s) hakkında nazil olan ayetlerde, cinleri emrinde çalıştırdığı bildirilmektedir. Hz. Süleyman, cinlerden teşkil ettiği işçilere, onların usta ve sanatkarlarına kaleler, burçlar, saraylar yaptırmış; heykeller, mabetler, mescitler yaptırılıp, bunlarla yemekler pişirilip halka ikram edilmiş ve insanlar, bu nimetler ve refah içerisinde tembelliğe zevk ve eğlenceye dalmadan çalışmaya ve kendilerine verilen nimetlere şükre davet edilmişlerdir. Çünkü insanın esas gayesi Allah'a kulluk etmek ve Onun verdiği nimetlere, sıhhat ve afiyete şükretmektir.
Kur'anda, Hz. Süleyman'ın cinleri denizlerin diplerine dalma işinde kullandığı da belirtilmektedir.
Hz. Davud'un 19 oğlundan biri olan Hz. Süleyman'a Allah'ü Teala tarafından çok özel bir güç verilmiştir. Hz Süleyman kuşlarla ve cinlerle konuşma ve onların her hareketinden davranışlarından anlama ona verilen ilahi bir güçtür. Hz. Süleyman cinlere, şeytanlara hükmetmiş, özellikle onların inşaat ustalarına, denize dalan dalgıçlarına vazifeler vermiş ve çalıştırmıştır. Birbirine zincirli vaziyette, cezalandırılmadıkça rahat durmayan, iş yapmayan diğer cin ve şeytanlar da onun emrine girenler arasındadır. (25. Sat Suresi 37,38)
Bu şeytanlar içerisinde iblis yoktur ancak İblis'in gayret ve çabasıyla şer ve fesat ehli olan ve adına Şeytan denilen cinler vardır. Cinler alemini teşkil eden bütün cinler değil, içlerinden yalnız belli bir kavmidir.
Cinler ve şeytanlar Hz. Süleyman tarafından insanların güç yetiremeyecekleri derecede ağır işlerde çalıştırılmış, yüksek binalar yapılmış, maharet isteyen sanatlar icra edilmiştir. Belkıs gibi bir hükümdar sultanın su dolu zannedeceği derecede sırçadan yapılmış sahanlık bunun bir örneğidir. Mescit ve mihraplar azizlere ait timsal ve heykeller ve daha buna benzer işler Hz. Süleyman'ın emir ve isteği üzerine bu cinler tarafından yapılmıştır. (27) 13 yaşında iken Saltanat' a geçtiği rivayet edilen Hz. Süleyman 4 yıl sonra inşaatı yeniden başlatmıştı. 53 yaşına geldiği zaman Beyt-i Makdis'in bitmesi için fazla bir iş kalmamıştı ama Cibril Emin gelmiş hayatının sona erdiğini izin verilirse ölüm meleğinin görevini yapmak üzere beklediğini bildirmişti. Tek dileği vardı: "Allah'ım cinler ve şeytanlar benim öldüğümü duyarlarsa Beyt-i Makdis'in yapımını bırakırlar. O halde vefatımı geç duyur.
"Bu duasının kabul edilmesi üzerine sırça sarayına girdi ve ibadete başladı. Dışarıda görenler onu iki eliyle tuttuğu asasına alnını dayamış halde müşahede ettiler. Ayaktaydı, bir şeyler düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Hz. Süleyman günlerdir hatta haftalardır hep aynı yerde aynı vaziyette duruyordu. Bu arada Hz. Süleyman'ın asasını kemirmeye başlayan bir kurt Yüce Mevla'nın görevlendirmesiyle geceli gündüzlü uğraşıp duruyordu. Nihayet bir gün asasını ucu iyice kemirilmiş oldu ve kaydı. Ona dayanmış olan Hz. Süleyman vücud-u şerif'i yere yığıldı. Tam bu sırada ona bakanlar vefat ettiğini anladılar ve cinler derhal işi bıraktılar. Şu an günümüzde Kudüs'te bulunan cinlerin yapmış olduğu mescit Beyt-i Makdis halen ayaktadır.
17 Ocak 2014 Cuma
BİRE ON
Bir dilenci, Hz. Ali'den bir şeyler istedi. O da Hasan, Hüseyin Efendilerimizden birisine, "Annene git, kendisine verdiğim altı dirhemden birini al getir." dedi. Giden, geri geldiğinde, "Annem onları un almak için sakladığını söylüyor" dedi. Hz. Ali, "Kişi kendi elinde bulunandan çok Allah'a itimat etmedikçe tam iman etmemiştir. Git, o paraların hepsini getir." dedi. Hz. Fatıma, bu sefer paraların tamamını yolladı. Hz. Ali hepsini dilenciye verdi.
Bu hadisenin üzerinden birkaç dakika geçmemişti ki bulundukları yere bir deve satıcısı geldi. Hz. Ali, ona devenin kaç para olduğunu sordu, yüz kırk dirhem olduğunu öğrenince, "Paranı sonra almak üzere bana satar mısın?" dedi. Satıcı kabul etti ve devesini oraya bağlayıp gitti.
Biraz sonra birisi geldi ve devenin kime ait olduğunu sordu. Hz. Ali, kendisine ait olduğunu söyledi. Adam, "Satar mısın?" diye sorunca, Hz. Ali Efendimiz iki yüz dirheme adama sattı. Yüz kırk dirhemini deveyi satın aldığı adama verdikten sonra evine gitti. Biraz evvel altı dirhem aldığı Hz. Fatıma'ya, altmış dirhem verdi. O, hayretle, "Bu nedir?" diye sordu. Hz. Ali: "Allah Teala'nın, Peygamberimiz (s.a.v.) vasıtasıyla "Kim (Allah'ın huzuruna) bir hayır ile gelirse, ona onun on misli verilir" (En'am/160) şeklindeki vaadinin neticesidir." buyurdu.
* * *
Efendimiz (s.a.v.), "Cömertlik kökü cennette, dalları dünyada olan bir cennet ağacıdır." buyurarak insanlara cömertliği tavsiye ediyor, Hz. Ali Efendimiz de, bu hadise ile güven dersi veriyordu.
KAYNAK: Nil Yayınları
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)