23 Nisan 2013 Salı

23 Nisan Aldatmacası!!!


Bugün 23 Nisan... “Neşe doluyor insan” demeyeceğim; çünkü neşemizi kaçıran öyle çok şey var ki... Bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Bugün Allah’a ait olan hakimiyetin beşere verilmesinin bayramı... Bugün çocuklarımızın ilahi hakikatlerden uzaklaştırılmasının bayramı...
Bu yazıda, bayram kutlamalarında icra edilen ve “insanı aptal yerine koyan ritüeller”e değinecek değilim. “Egemenlik hakkının Allah’a ait olması” üzerinde de duracak değilim. Sadece, milletin, “egemensin” sözüyle nasıl aldatıldığını ve “milli egemenlik” adı altında nasıl bir “ideoloji monarşizmi” kurulduğunu hatırlatmak istiyorum.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın web sitesini açarsanız, hemen açılışta bir yazı göreceksiniz. Bu yazıya göre Devlet içinde en üstün buyurma kudreti olan milli egemenlik, millete ait. Milli egemenlik kişi veya zümre egemenliği ile, yani monarşik veya oligarşik yönetim biçimleriyle bağdaşamaz.
Ancak aynı yazıda vurgulanan ilk husus, Devletin, “Atatürk’ün devlet anlayışı”na göre dizayn edildiği. Devlet biçiminde ve egemenliğin kullanımında “monarşi”ye ve “oligarşi”ye karşı çıkılırken, devleti M. Kemal’in ilkelerine, anlayışına göre biçimlendirmek esas. Peki, bu monarji olmuyor mu? “Kemalist ideolojiye dayalı monarşi”nin sahiplerinin yönetimindeki devlet, aslında oligarşik bir sistemle yönetiliyor olmaz mı? Bunun yanına “lider sultası”nı da koyduğunuzda, “milli egemenlik”, bir aldatmacadan ibaret kalmaz mı?
Aynı yazıdaki ana hususlardan biri de, M. Kemal’in, ömrü boyunca milli egemenliği Türk toplumuna benimsetmeye çalıştığı. Ancak devlet hâlâ “tek adam” felsefesi ve “Kemalist mantalite” ile yönetiliyorsa, bunu “milli egemenlik”le nasıl açıklayacağız? En başta M. Kemal, tam anlamıyla “tek adam” değil miydi? Nitekim M. Kemal’in en yakınındaki yazar Falih Rıfkı Atay, ünlü Çankaya adlı kitabında soruyor: “Atatürk diktatör müydü?” Hemen ardından kendi sorusunu kendisi şöyle cevaplıyor: “Rejimine bakarsanız, evet.”
Görüldüğü gibi uygulama, “milli egemenlik”in aldatmacadan ibaret olduğuna, arka plânda bir “ideoloji monarşizmi”nin hüküm sürdüğüne dair işaretler taşıyor.
Şimdi gelelim, 23 Nisan’ın nasıl “çocuk bayramı” haline geldiğine...
23 Nisan’ı bayram olarak çocuklara M. Kemal’in hediye ettiği söylenir ya, bu yalan! 1921’de gazi ve şehitlerin çocuklarının bakımını üstlenmek üzere Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) kurulur. Bu kurum, 1929’da 23-29 Nisan günlerini “Çocuk Haftası”, 23 Nisan’ı da “Çocuk Bayramı” ilan eder. O tarihe kadar “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak kutlanan 23 Nisan’da, bir de “Çocuk Bayramı” kutlanmaya başlanır. Yani M. Kemal’in çocuklara armağanı sözkonusu değil.
1979, UNESCO tarafından “Çocuk Yılı” ilan edilince, TRT Uluslararası Çocuk Şenliği düzenler ve böylece, 23 Nisan uluslararası düzeye çıkar.
1981’de 12 Eylül cuntası, Meclis’i kapattığından, “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak kutlamanın komik olacağını görüp, 23 Nisan’ı sadece “Çocuk Bayramı” olarak anmayı kararlaştırır. Cunta sonrası ise 23 Nisan, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanmaya başlanır. Yani Çocuk Bayramı, M. Kemal’in çocuklara armağanı değil, 12 Eylül Cuntasının eseridir.
Şimdi gelelim meselenin düğüm noktasına...
Madem ki bugün “ulusal egemenlik bayramı”, o halde bırakın da “rejimin nasıl olacağı”na, “devletin nasıl biçimlendirileceği”ne; “hukuki, siyasi, sosyal ve iktisadi sistemin neye göre düzenlenip nasıl işleyeceği”ne millet karar versin! Başta Kemalizm olmak üzere, “milletin kimlik ve kişilik değerlerine, inanç ve geleneklerine uygun olmayan ne varsa” tarihin raflarına kaldırılsın! Millet, “neye göre, nasıl yönetileceği”ne kendisi karar versin! Eğer gerçekten egemenlik millete ait ise...
Madem ki bugün “çocuk bayramı”, o halde çocuklarımız için şunları isteyelim:
Çocuklarımızı “itikadi ve ameli yönlerden İslam’a göre yetiştirme”mize engel olmayın! Kafalarını ve gönüllerini “Kemalist ideolojiye göre biçimlendirmeye son” verin. GDO’lu, hormonlu gıdalardan uzak tutup “sağlıklı beslenme”si için gerekli tedbirleri alın. “Geleceğe eşit şartlar altında ve eşit fırsatlardan yararlanarak hazırlanma”sı için milli geliri adaletli dağıtın. Onları “hayata hazırlayın”; eğitim ihtiyaçlarını nitelikli olarak giderin. Çocuklara “yaşanabilir bir ülke ve yaşanabilir bir çevre” bırakın. “Aklını kullanabilen, üretebilen, ufku açık, inancı sağlam, özgür ruhlu, hür beyinli, haramlardan kaçınan” bireyler olarak yetiştirin. Onların, “yeteneklerini gösterebilmesine ve geliştirebilmesine” fırsatlar oluşturun.
Artık Devlet, neyin bayram olup neyin olmayacağını, bayramların nasıl kutlanacağını belirlemesin. Millet, kendisi için neyin bayram olacağına kendisi karar verir ve kendi bayramını adam gibi kutlamasını çok iyi bilir.


                                                                                                                    Faruk Köse

16 Nisan 2013 Salı

Gaflet!!


Gaflet nedir? Cenab-ı Hakk-ı unutmaktır..
Sözlükte “gafil olmak, dikkatsizlik, ne yaptığını bilmemek” mânalarına gelir. Hadis Usulü ilminde fartu'l-gafle olarak da geçer...
Huzur nedir? Cenab-ı Hakk-ı hatırlamaktır..
Gaflet, Cenab-ı Hakk-ı unuttuğumuz, o yokmuş gibi davrandığımız zamanlarımızdır...
Gafletin zıttı ise huzurdur...
Huzur, Cenabı-ı Hakk-ı hatırlamak, O’nu anmak, her an ve her yerde hazır ve nâzır olduğunun şuurunda olmaktır...
Huzur nedir? Cenab-ı Hakk-ı hatırlamaktır...
Gaflet, Cenab-ı Hakk-ı unuttuğumuz, o yokmuş gibi davrandığımız zamanlarımızdır...
Gafletin zıttı ise huzurdur...
Huzur, Cenabı-ı Hakk-ı hatırlamak, O’nu anmak, her an ve her yerde hazır ve nâzır olduğunun şuurunda olmaktır...

Ahmaklara Duyrulur!!


Bir saniye önce var olan hayatın sona ermesinden sonra ki bir saniyede neler değişiyor da yaşayan, duyan, hisseden, düşünen, 38 derece gibi yüksek bir sıcaklıkta 60-80 sene bozulmayan bir vücut birkaç saat içinde tamamen işgal edilip, 7-8 hafta içinde de sadece bir kemik yığınına dönüşüyor?
Beden, yüz trilyon kadar hücreden müteşekkil büyük bir ülkedir. Ruh ise bu ülkenin değişmez sultanıdır.
Ruh bedeni terk etti mi, beden ülkesi harap olur gider. Bu hakikat bedenini doyurmak ve güzelleştirmekten başka şey düşünmeyip ruhunun ihtiyaçlarını ihmal eden gafil ahmaklara duyurulur...

8 Nisan 2013 Pazartesi

Anti-Siyonist

  • ŞEHADET

  • Şehadet Doruklara Doğru Sevdalanmak
  • Şehadet Dediğin Ebedi Saadet
  • Şehadet Sevgiliye Doğru Kanatlanmaktır
  • Şehadet Sevgiliye Varmak İçin Yarışmaktır
  • Şehadet Bir Tutku Bir Özlem Bize
  • Ey Şehadet Sen Bana Neden Nazlar Edersin

6 Nisan 2013 Cumartesi

Yusuf Süresi


1 - Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir.

2 - Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.

3 - Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.

4 - Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."

5 - (Babası) "Yavrucuğum! "dedi, "rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır."


Mukemmel ötesi bir okunuş tüyleri diken diken ediyor...(Allah razı olsun)..

Kin, Haset,Nefret...


Yaşlı adam buyuruyor:
Bakın evlatlar;Dev bir çınar ağacının gövdesinden giren dört kurt, 15 günde bu ağacı kurutur. İnsanın da dört kurdu vardır. Bunlar; kin, nefret, kıskançlık ve husumettir. Bu dört kurdu içimizden atmalıyız. Aksi takdirde, ne yaparsak yapalım, bu dört kurt bizi için için yer, bitirir...

Arkadaş!!!


Halife Me’mun şöyle buyurmuştur:
Arkadaş üçe ayrılır:
Birincisi gıda gibidir. Zaruridir, ona her zaman ihtiyaç duyulur.
Diğeri ilaç gibidir. Gerektiği vakit ihtiyaç duyulur.
Üçüncüsü ise hastalık gibidir. Kendisine asla ihtiyaç duyulmaz.
Bu üçüncü tip kişilerle kul imtihan halindedir. O öyle biridir ki ne ünsiyet kurulur ne de ondan faydalanılır. Birincisi ise Allah Teâlâ tarafından kuluna ihsan edilen bir nimettir...

Bronzlaşma Alışkanlığından Kansere..


İnsan vücudu çıplak olarak fazlaca güneş ışınlarına maruz kalırsa, güneşten gelen ultraviyole (morötesi) ışınlar; cilt hücrelerindeki DNA yapılarını deforme ederek, cilt kanseri riskini artırır. Yapılan araştırmalara göre, bronzlaşma amacıyla sahillerin bol güneşli mevsimlerde dolu olması, son yıllarda cilt kanserini büyük oranda artırmıştır. Uluslar Arası Kanser Araştırma Enstitüsünün verilerine göre, en çok artan kanser türü ise; çoğunlukla genç kadınlarda görülen ve ölüm oranı yüksek olan Melanoma türü cilt kanseridir. Dermatologlar, bu kanser türünden korunma çaresinin; “Bronzlaşma alışkanlıklarından uzaklaşmak” olduğunu belirtmektedirler.
Malum sıcaklar başladı,kanser olmamak için tek çare ÖRTÜNMEK 'tir...

1 Nisan 2013 Pazartesi

Alim ve Rıza


Yapılan işte netice alabilmek için Allah rızası için yapılması lazım. Niyet bu olmazsa sıkıntı olur, fayda yerine zarar hâsıl olur...
Âlimin mürekkebi kıyamet günü şehidin kanı ile tartılacak, âlimin mürekkebi ağır gelecektir; yani hangi mürekkeple kitap yazılmış, basılmış, dağıtılmış, okunmuşsa, bu mürekkep ağır gelecektir.

Bu dünyada imrenilecek iki insan vardır: Ya âlim, ilmiyle cehaletle savaşır, ya da zengin, çok parası var, fakirlikle savaşır
Allah-ü Teâlâ’nın rızası yolunda ilim kâfi değildir, ilmi ile amil olanlar kurtulacaklardır. İlmi ile amil olmak da kâfi değildir, sadece ihlâsla yapanlar kurtulacaklardır.

Cehalet


“Cehalet, mertebe sahiplerinin rütbesini, makam sahiplerinin de heybet ve büyüklüğünü küçültür.”

“Cehalet bir binektir ki,her kim binerse sürçer, her kim de ona arkadaş olursa dalalete,sapıklığa düşer.”

“Her kim göğüs bahçesine ilim ağacı dikerse, ululuk meyvesini;
Her kim züht ve takva ağacı dikerse, izzet meyvesini;
Her kim ihsan ağacı dikerse, muhabbet meyvesini;
Her kim fikir ve düşünce ağacı dikerse, hikmet meyvesini elde eder.
Her kim vakar ağacı dikerse, heybet meyvesini;
Her kim dostluk fidanını dikerse, selamet meyvesini;
Her kim kibir ağacını dikerse, öfke meyvesini;
Her kim hırs ve aç gözlülük fidanını dikerse, rezalet ve zillet meyvesini;
Her kim haset ağacını dikerse, hüzün ve keder meyvesini elde eder...